Ana Sayfa Haberler EVRENDE CANLI CANSIZ HER ŞEY ALLAH’I ZİKREDİYOR!

EVRENDE CANLI CANSIZ HER ŞEY ALLAH’I ZİKREDİYOR!

3
0
haberler , son dakika haberler , son dakika haber , haber , en son haber


Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah’ı zikreder. Kur’an-ı Kerim’de buyrulur; “Kâinatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ı tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz.” (İsra, 17/44)

Ayette geçen “şey” tabiri, canlı-cansız her varlığı içine alır. Her şey Onu tespih eder. Yine Kur’an’da Allah korkusundan yarılan ve dağlardan yuvarlanan taşlardan, Gök gürültüsünün hamd ile Allah’ı tesbih ettiğinden bahsedilir.

Peygamber Efendimiz (asm) “Bu dağ Uhud’dur. O bizi sever biz de onu severiz.” Buyurur, hayvanların kendi dillerince Allah’ı andığını söyler. Evet Allah’tan korkan taşlar, insanları seven dağlar, Allah’ı zikreden canlı veya cansız mahluklar her şey Allah’ı tesbih eder. Müminin kâinata bakışı budur. Şayet biz mahlukatın dillerini anlasaydık fırtınalı denizin “Ya Celil Ya Celil” diye zikrettiğini duyacaktık. Dillerini anlasaydık kedilerin “Ya Rahim Ya Rahim” diye dua ettiğini işitecektik. Yani sözün kısası sadece insanlar dua etmez. Bütün mevcudat, bütün varlık kendi dilinde dua eder.

“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmiştir. O, Aziz’dir, Hakîm’dir.” (Hadîd, 57/1).

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) buyurur: “Hayvanları yükleri yüklü olarak bırakmayınız. Hayvanlara binin ama yollarda, sokaklarda onları kendi konuşmalarınızda kürsü gibi kullanmayın. Çünkü onlar tespihtedir. Nice hayvan vardır ki üstüne binenden hayırlıdır.”

 İnançlarını Kur’an ve Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimizin hadislerinden alan salih bilginlerimiz (cemad) adını verdikleri taş, toprak gibi varlıkların canlı olduklarını kabul etmişler, hayvanların (hayvani ruhu), bitkilerin (nebati ruhu), taş ve toprak gibi maddelerin (cemâdi ruhu), insanların ise, hem (hayvani ruhu) hem de (rahmani ruhu) olduğunu ifade etmişlerdir.

15 asır önce, bütün varlıkların Allah’ı (cc) zikrettiklerini, bu sebeple canlı olduklarını haber veren Kur’an-ı Kerim’in bu haberi, bugün ilim ve fen yönünden de açıklanmış bulunmaktadır. Gerçi bir Müslümanın ilim ve fennin bu hakikati bulup ortaya çıkartmasına ihtiyacı yoktur. Yani, Mü’min Kur’an’ın ve Peygamberimizin haber verdiği akıl almaz şeylere, fennin açıklanmasına ihtiyacı olmadan da inanır. Ancak kendi inançlarının ilmin ve fennin yeni buluşları ile gerçekleşmesinden de hoşlanır.

Bugünün bilim ve tekniği şu hakikati ortaya koymuştur ki cansız sayılan her şeyde, insanların farkına varamadıkları bir canlılık, bir şuur vardır. Çünkü etrafımızda gördüğümüz bütün eşya, bütün varlıklar, atomlardan meydana gelmiştir. Her atomun ortasında proton ve nötronlardan ibaret bir çekirdeği vardır. Bu çekirdeğin etrafındaki elektronlar akla şaşkınlık verecek bir hızla dönmektedir. Mesela hidrojen atomundaki elektron, çekirdeği etrafında saniyede elli bin km. hızla döner. Sanki bir zerre yani bir atom, koca bir güneş sistemindeki eşsiz nizamın en mükemmel modelidir. Atomların derinliklerine dalarsanız, bir zerreyi milyarlarca defa büyütürseniz, karşınıza koca bir alem çıkar. Akıl almayacak kadar müthiş acayip bir alem. Bir atomun çapı milimetrenin on milyonda biri kadardır. Yani  bir zerre içinde bir güneş manzumesi gizli. Bu hakikati sezmiş de Güleşen-i Raz sahibi: “Bir damlanın gönlünü yarsan, ondan yüzlerce duru deniz meydana gelir” diye yazmıştır.

Atom lambası, atomun gücünü anlatmak için bize bir fikir verir. Alimlerin hesaplarına göre bir çay kaşığı kömür tozunun atomlarındaki gizli enerji açığa çıkarılsa bir milyonluk şehrin kaloriferlerine yeter. İster taş ister toprak ister su ister demir, bakır ne varsa onların hepsinin de atomunda aynı hadiseler cereyan etmektedir. Onların her birisinin atomunda baş döndürücü bir hızla dönen elektronlar, kendi yörüngeleri etrafında, saniyede milyonlarca defa döner dururlar. Böylece, hareket halinde olan varlıkların cansız değil, canlı oldukları ortaya çıkmaktadır. Maddenin en küçük zerresi olan atomdaki bu düzenden, aklı durduracak bu nizamdan yaratıcının gücü, kuvveti, yaratma sanatı, eşsizliği, büyüklüğü insanı şaşırtır. Etrafımızda gördüğümüz her maddenin bu hareketi ile canlı olduğu, Allah’ı (cc) tesbih ettiği, yaratıcının şanının yüceliğini söylediği meydana çıkar.

Hz. Mevlânâ VII. asır önce cansız sayılan bazı varlıkların nasıl dile geldiklerini ve konuştuklarını bazı örneklerle açıklamıştır. Mesela Mesnevinin 3. cildinin 1011 numara ile başlayan şu beyitlerini beraber okuyalım.    

     -Allah, seni bir avuç toprak iken nasıl insan yaptı? Bütün toprakları ve cansız sandığın şeyleri de böyle bilmek ve tanımak gerek.

      -Gördüğümüz cansızların hepsi de bu yanda, yani bize, bu aleme göre cansızdır, ölüdür. O yanda, hakikat aleminde ise canlıdırlar. Burada susup duruyorlar, orada konuşmaktadırlar.

      -Allah, onları, o taraftan bizim tarafımıza gönderince Musa’nın asası gibi karşı tarafa ejderha olur.

      -Dağlar, Hz. Davud’un sesine ses verir. Onunla beraber İlahi okur. Demir O’nun avucunda mum gibi yumuşar.

      -Rüzgâr Hz. Süleyman’a hamallık eder. O’nu taşır. Deniz, Musa’ya söz söyler. Onunla konuşur.

      -Ay, Hz. Ahmed Aleyhisselam’ın işaretini görünce ortasından ikiye ayrılır.

      -Nemrut’un ateşi İbrahim Aleyhisselam’a gül bahçesi olur.

 Şair güzel demiş; “İdraki meali bu küçük akla gerekmez, Zîrâ bu terazi o kadar sıkleti çekmez.”

 “Yüksek hakikatleri bizim bu küçük aklımız alamaz, anlayamaz. Çünkü bu akıl terazisi, o derin manalı şeyleri çekemez, parçalanır” Gerçekten de şu gökyüzünün derinliğini, genişliğini bir kelime ile sonsuzluğunu aklımız alıyor mu?

Muhyiddin-i Arabi Hz. leri de Futuhat-ı Mekkiye’sinde, bütün varlıkların tespihlerini kulaklarımla duyuyorum diye yazmış. Mevcut varlıklardan Allah’ı (cc) en çok zikredenlerin, bizim “cemâd” diye adlandırdığımız taşlar, topraklar gibi varlıklardır. Sonra bitkiler, sonra hayvanlar, en son insanlar geliyor. Şaşılacak şeydir ki Allah’ın severek yarattığı eşref-i mahluk olan insan diğer mahluklara göre Allah’ı en az zikreder, çünkü dünyaya diğer varlıklardan daha çok gönül vermiş, daha çok bağlanmıştır.

Resulullah Efendimiz (S.A.V.) kurbağaları öldürmeyi yasaklamıştı. Çünkü onların seslerinin tesbih olduğunu söylemişti. Kurbağa da tesbih eder, ağaç da tesbih eder, suyun şırıltısı da kapının gıcırtısı da, her şey Allah’ı tesbih eder. Çünkü Allah’ı (cc) tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.

Sakın sen, sanma vak vak, gölde kaz, ördek çeker Ya Hak,

Ağaçta kumrunun hu hu ları Hakk’a ibadettir.

Sedâi musiki dinlerse ruhun mest olur âşık,

Sazın her telinden duyduğu gülbankı vahdettir.

 “İlahi ente maksûdî” dir bütün seslerdeki gaye,

Rızadır cümlenin matlubu gayrısı hikâyettir. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz